trauma factory
You held me in your arms, each and every morning
A tangible optimism, blissful and naïve
Until one day I woke up and you were gone
I wish I had known that that would be our last
All the memories are so vague and disjointed
Somedays I swear I can still hear you
Cooning out, flaunting false promises
The sinuous simplicity of youth
So as the leaves change and the years fade and empathy drags me off the shoreline
I can see the boy I was drowning behind a glass wall
Reaching out for me to save him
Time; so remorseless, so relentless, so unavoidable
Human life is a trauma factory
Her sabah beni kollarına alırdın
Somut bir iyimserlik, mutluluk verici ve naif
Ta ki bir gün uyandığımda gittiğini görene kadar
Keşke o gecenin son gecemiz olacağını bilseydim
Tüm anılar çok belirsiz ve birbirinden kopuk
Bazı günler seni hala duyabildiğime yemin edebilirim
Mırıldanıyor, sahte vaatlerde bulunuyorsun
Gençliğin dolambaçlı sadeliği
Yapraklar değişirken, yıllar solarken ve ilgisizlik beni kıyı şeridinden sürüklerken
Eskiden olduğum çocuğun cam bir duvarın arkasında boğulduğunu görebiliyorum
Onu kurtarmam için benden yardım istiyor
Zaman; çok acımasız, çok merhamеtsiz, kaçınılmaz
İnsan hayatı bir travma fabrikası